
Melik Yahya Afşari*
Özet
Abbasi Hilafeti hüküm sürdüğü uzun yıllar boyunca İslam medeniyetine altın çağlarından birini yaşatmış ve İslam dünyasında ilimin ve bilimin öncüsü olmuşlardır. Ancak son dönemlerindeki siyasi kargaşalar ve iktidar mücadeleleri sebebiyle XIII. yüzyılda son bulmuştur. Abbasilerin son dönem halifelerinden biri olan Nâsır Li-dinîllâh ise bu dönemde ön plana çıkan şahsiyetlerden biridir. Bu çalışmanın amacı el-Nâsır’ın faaliyetlerinin Moğolların İslam dünyası üzerindeki faaliyetlerine etkilerini incelemektir.
Anahtar Kelimeler: Nâsır Li-dinîllâh, Moğollar, Abbasiler, Selçuklular, Halifelik
Abstract
During the long years that the Abbasid Caliphate ruled, they gave Islamic civilization one of its golden ages and became the pioneers of science and science in the Islamic world. However, due to the political turmoil and power struggles in final periods, in 8th century, it has come to end. Nasser Li-dinillah is one of the last caliphs of the Abbasids, and he is one of the prominent figures in this period. The aim of this study is to examine the effects of al-Nasser’s activities on the activities of the Mongols in the Islamic world.
Keywords: Nasser Li-dinillah, Mongols, Abbasids, Seljuks, Caliphate
VII. yüzyılda Arap Yarımadasında tebliğ edilen İslamiyet Medine’ye yapılan hicret hareketi ile devletleşmiş ve bu sayede de önce tebliğ olunduğu bölgeye, daha sonra ise sınırlarını genişleterek Vizigot İspanyasından Hindistan’a, Kafkaslardan Etiyopya’ya kadar yayılmıştı. Ancak VIII. yüzyılın ortalarında Emevî hilafetinin sert politikaları sebebiyle birikerek gelişen isyan hareketleri Abbasi İhtilali ile son bulmuş ve İslam dünyasında yeni bir dönem başlamıştı. Bilimsel çalışmaların ön plana çıktığı 195 senelik Abbasi Halifeliği dönemi İslamiyet’in altın çağı olmakla beraber benimsediği dini kardeşlik (ümmet) politikası ile İslamiyet’in yeni kavimler arasında yayılmasını da sağlamıştı. (Yıldız 1988)
945 yılında Şii Büveyhilerin hakimiyeti altına giren (Yıldız 1988) hilafet doğuda beliren Türklerin müdahalesi ile bu tahakkümden kurtulmuş ve Selçuklu Türklerinin yönetimi altında dini görevlerini icra etmeye devam etmişti. Bu dönemden itibaren siyasi hakimiyet Türklerde olmak üzere devlet işlerinden kısmen uzakta olan Abbasi halifeleri dini yetkileri ile devlet yönetiminde geri planda kalmışlardı. İşte bu durumdan rahatsızlık duyan ve hilafetin eski gücüne kavuşmasını arzulayan halife el-Nasır li-Dinillâh bu düzeni değiştirme yönünde faaliyetler göstermiş, tahtta kaldığı 45 yıllık süre (Hartmann 2006) ile de geniş bir dönemde etkinlik göstermiştir. Bu çalışmada Türklerin İslam halifeliği üzerindeki hakimiyetinden yola çıkılarak el-Nasır’ın bu hakimiyeti kırma yönündeki faaliyetleri incelenecektir.
Abbasi-Türk İlişkileri
Abbasi İhtilali yapısı bakımından devlet yönetiminde Emevîler devrindeki Arap hakimiyetinin kırıldığı ve bunun yerine Arap olmayan Müslümanların devlet işlerinde söz sahibi olduğu bir dönemdir. (Yıldız 1988) Bununla beraber yeni gelen iktidarla Arap ve İranlı unsurlar askerlikten kaçmaya başladığından ve lükse de alıştıklarından Ebu Cafer el-Mansur döneminde ilk kez Türkler Abbasi ordularında yer almaya başladı. (Azimli 2010) El-Mansur’un buradaki amacının hem devlet kademelerinde baş gösteren Fars hakimiyetini kırmak hem de Türk kölelerden (memlukler) oluşturduğu birlikler ile diğer unsurlara karşı güç kazanmak olduğu söylenebilir. Harun el-Reşid dönemine gelindiğinde ise Bermekîler Olayı ile İranlı unsurlara olan güven iyice sarsılmış ve Türkler önemli bir dayanak noktası olarak görülmeye başlanmıştı. (Azimli 2010)
Fakat Bağdat’ta bulunan Türk nüfus bölgedeki diğer halklar arasında huzursuzluğa sebebiyet verdiğinden Mu’tasım-billâh döneminde Türklerin ikameti için Sâmerrâ şehri kurulur ve bölgeye yapılan Türk göçleri ile şehirde Türk nüfus iyice artar. (Azimli 2010) Aynı zamanda Abbasi Halifeliğinin başkenti olarak da bu şehrin kullanılmasıyla hilafetin Sâmerrâ Dönemi başlamış olur. (Yıldız 1988) Bununla beraber Abbasi hilafeti ve Türkler arasında yapılan siyasi evlilikler ile Türkler Abbasi devlet kademelerinde bürokratik roller alarak devlet işlerinde de söz sahibi olmaya başlar. (Yıldız 1988) Vâsık-billâh dönemine gelindiğinde ise halifenin idari yetkilerine vekil olarak bakan emirü’l-ümeralık makamı ile de Türkler ülke içindeki çeşitli bölgelerin yönetiminde tam anlamıyla söz sahibi olmuşlardır. (Yıldız 1988)
Mütevekkil-alellâh’tan itibaren Türklerin devlet kademeleri ve ordudaki konumları öyle bir hale gelmişti ki artık istedikleri kişileri halife ilan edebiliyorlardı. (Yıldız 1988) Bu durum halifeler ve Türkler arasında bir iktidar mücadelesine dönüştü ve 892’de Müstaîn-billah tarafından hilafet merkezi yeniden Bağdat’a taşındı. (Yıldız 1988) Devam eden süreçte ise Türk komutan ve devlet adamlarının aralarında meydana gelen iktidar mücadeleleri ile devlet idaresi daha da sarsıldı. (Yıldız 1988) Bu sırada parçalanarak Irak bölgesinden ibaret kalan hilafet 945 yılında Şii Büveyhîler devletinin Bağdat’ı ele geçirmesi ile 110 yıllık Büveyhî hakimiyetine girdi. (Yıldız 1988)
Hilafetin Kurtarıcıları: Büyük Selçuklular
Oğuzların Kınık boyundan gelen Selçuklu hanedanın temelleri Selçuk Bey tarafından atılmış, torunları olan Tuğrul ve Çağrı beyler ise devletin resmi kurucuları olmuşlardır. Maveraünnehir’in XI. yüzyıldaki karışık durumu sebebiyle yeni yurt arayışına giren Tuğrul Bey çöllere açılırken Çağrı Bey ise batı yönlü akınlar yapmıştır. (Sümer 2009)
Gazneli hükümdarı Sultan Mesud döneminde Selçuklular ile yapılan savaş neticesinde Selçukoğulları Nîşâbur’a hâkim oldu. (Sümer 2009) Bu olayla birlikte başladığı kabul edilen Selçuklu-Abbasi ilişkileri ilk olarak Abbasi halifesi el-Kâim’in (Temir 2010) Tuğrul Bey’den bölgede yağma yapmamasını rica etmesi ile başlamıştır. (Öztürk 2022)
Tuğrul Bey’in bu isteğe olumlu cevap verip Abbasi halifesine biat etmesiyle el-Kâim, Selçukluları bir kurtarıcı olarak görmüş ve Bağdat’a gelerek Büyevhî hakimiyetini kırıp hilafeti himaye edeceklerini düşünerek gönderdiği elçi ile Tuğrul Bey’i Bağdat’a davet etmiştir. (Temir 2010) Bağdat’a gelen Tuğrul Bey ve ordusu herhangi bir direniş ile karşılaşmaksızın (Temir
2010) şehri teslim almış ve 15 Aralık 1055’te Bağdat’ta adına hutbe okutarak Büveyhî hakimiyetine son vermiştir. Aynı zamanda Bağdat’ta adına hutbe okutan ilk Türk hükümdarı olan Tuğrul Bey devam eden süreçte Büveyhî hükümdarı Melikü’r-Rahim Hüsrev Fîrûz’u da hapsettirmiştir. (Öztürk 2022)
Sultan Alparslan dönemine gelindiğinde ise Mısır’da bulunan Şii Fatımi halifeliği üzerine sefer yapılması planlanmış ancak Anadolu’da Bizans’la yaşanan mücadeleler sebebiyle Mısır’ın fethi gerçekleşememiştir. (Merçil 1995) Buna karşın Haremeyn’de Abbasi halifesi adına hutbe okutarak Fatımilerin İslam dünyası üzerinde hakimiyet kurma amaçlarını da önlemiştir. (Öztürk 2022)
Sultan Alparslan’ın vefatı sonrasında tahta çıkan oğlu Sultan Melikşah da halife el-Kâim’den menşur almıştır. Aynı zamanda el-Kâim’den sonra hilafet makamına gelen Muktedî-biemrillâh hem Melikşah’tan biat almış hem de Melikşah’ın hakimiyetini tasdik eden bir menşur göndermiştir. (Özaydın 2004) Bununla beraber yeni halifenin Melikşah’ın kızı Mâh-Melek ile evlenmesiyle hilafet ve saltanat arasındaki ilişki de güçlendirilmiştir. (Öztürk 2022) Bu dönem hakkında genel olarak denilebilir ki halife ve sultan arasında bir görev dağılımı yapılarak dini işler halifelere, devlet işleri ise sultanlara bırakılmıştır. Ayrıca halifeler ve sultanlar birbirlerine verdikleri menşurlar ve ettikleri biatlerle birbirlerinin meşruiyetlerini sağlamıştır.
Nâsır-Lidinîllâh ve Hilafeti
Halife Ebü’l-Abbas Ahmed’in vefatından hemen sonra 9 Mart 1180’de Nâsır-Lidinîllah sıfatı ile biat alan yeni halife Tikrit’ten Basra’ya kadar uzanmakta olan Abbasi devletinin hükümdarı olmuştu. Büyük Selçuklu Devletinin yıkılışına müteakip kurulan Irak Selçuklu Devletinin hakimiyetine giren hilafet Sultan II. Tuğrul tarafından himaye ediliyor gözükse de esasında Irak Selçuklularının yönetiminde söz sahibi olan kişi Atabek Pehlivan idi. (Güzel, Nâsır Li-Dinillâh’ın Halifeliği ve Şahsiyetine Genel Bir Bakış 2015)
El-Nâsır, halife olduğu ilk andan itibaren Abbasi Halifeliğini eski bağımsız ve kudretli günlerine döndürmeyi amaç edinmiş ve bu yolda da ‘düşmanı düşmanıyla yok et’ politikası izlemiştir. (Güzel, Nâsır Li-Dinillâh’ın Halifeliği ve Şahsiyetine Genel Bir Bakış 2015) Bu dönemde devlet üzerindeki otoritesini sağlamlaştırmak isteyen II. Tuğrul, halifeden Bağdat’taki Selçuklu sarayını onarmasını çünkü oraya gelerek yerleşeceğini bildirmesi üzerine el-Nâsır bu sarayı yıktırtarak tutumunu Selçuklu idaresine de belli etmiştir. Daha sonrasında ise Irak Selçuklu Devletinin yönetiminde söz sahibi olan İldenizli Kızıl Arslan’ı Sultan II. Tuğrul’a karşı kışkırtarak Arslan’ı yeni Selçuklu sultanı ilan etmiştir. Ancak Kızıl Arslan’ın 1191’deki ölümü ile işler değişmiş, Sultan II. Tuğrul devlet içinde hâkim güç konumuna gelmiştir. II. Tuğrul’un bu konumunun kendisi için arz ettiği tehlikeyi fark eden el-Nâsır, Sultan Tuğrul’un karşısına çıkartabileceği güç olarak Harzemşah Alaeddin Tekiş’i seçmiştir. Alaeddin Tekiş’e İran topraklarının menşurunu gönderen halife kendisinden Irak Selçuklularına son vermesini ve bu doğrultuda da bölgeye hâkim olmasını istemiştir. Halifenin emelleri doğrultusunda kışkırtılarak bölgeye gelen Harzemşahlar ile Irak Selçukluları çarpışmış ve Sultan II. Tuğrul’un ölümü ile Irak Selçuklu Devleti yıkılmıştır. (Güzel, Irak Selçuklu Devletinin Yıkılmasında Halife Nasır Li-Dinillah’ın Rolü 2015)
Irak’ta iktidarlar değişirken politik durum değişmemiş, Selçuklular ve Abbasiler arasındaki önceki gerginlik bölgeye yeni hâkim olan Harzemşahlar ile kaldığı yerden devam etmiştir. İlk olarak bölgenin paylaşımı konusunda sıkıntılar yaşayan Halifelik ve Harzemşah Devleti (Güzel, Moğol İstilasında Halife Nâsır li-Dinillâh’ın Rolü 2015) devamında silahlı mücadeleye de başlamıştır. Her taarruz teşebbüsünde Harzemşahlar karşısında yeterli güce sahip olmadığını gören el-Nâsır yeni mücadele yolları aramıştır.
Bu sebeple Kuzey Hindistan’da hakimiyet kuran Gurlular Devletinin hükümdarı Giyasüddin ile iş birliği yapan el-Nâsır, sebep olduğu Gurlu-Harzemşah mücadelesinden istifade ederek Irak-ı Acem’e yürümüş ve Batı İran’ın büyük bir bölümüne hâkim olmuştur. Ancak durumu fark eden Harzemşahlar Abbasi ordusunun üzerine giderek bölgede yeniden hakimiyet tesis etmişlerdir. (Güzel, Moğol İstilasında Halife Nâsır li-Dinillâh’ın Rolü 2015)
Harzemşah Muhammed döneminde ise Giyasüddin’den sonra Gurlu sultanı olan Şihabüddin ile de ittifak yapan halife yeni bir Gurlu-Harzemşah mücadelesine sebep olmuş ve bu mücadele Gurlular Devletinin yıkılması ile son bulmuştur. Bu çabası da yetersiz kalan el-Nâsır, Bâtınî lideri III. Hasan ile ittifak kurarak Harzemşahlara karşı istihbarat toplama yoluna başvurmuştur. (Güzel, Moğol İstilasında Halife Nâsır li-Dinillâh’ın Rolü 2015)
Halife el-Nâsır’ın tüm çabalarının başarısızlıkla sonuçlanması üzerine son çare olarak Moğol hükümdarı Cengiz Han’ı Irak’a davet ettiği ve Harzemşahlara son vermesini rica ettiği bazı kaynaklarca rivayet edilmektedir. El-Nâsır’ın çağdaşı olan Sıbt İbnü’l-Cevzî ve Ebû Şâme halifenin Cengiz Han’a mektuplar yazarak Harzemşahlara karşı kışkırttığından bahsetmektedir. Yine bu şahıslarla beraber İbn Haldun ve Ebu’l-Fida gibi isimlerde bu konuya katılırken bazı tarihçiler ise el-Nâsır’ın, Moğol saldırısının Harzemşahlar ile sınırlı kalacağını düşünerek herhangi bir destek vermediğini iddia etmektedir. (Güzel, Moğol İstilasında Halife Nâsır li-Dinillâh’ın Rolü 2015) Ancak her iki durum da göze alındığında İslam dünyasının lideri olan halifenin Müslümanlara karşı kayıtsız kaldığı ve görevini layığıyla icra etmediği görülmektedir.
Sonuç
VIII. yüzyılda yaptıkları ihtilal ile İslam dünyasının lideri konumuna gelen Abbasi hanedanı İslam medeniyetine altın çağlarından birini yaşatmış ve uyguladıkları din kardeşliğine dayanan ümmet politikası ile İslamiyet’in geniş kitlelerce benimsenmesini sağlamışlardır. Şii Fatımi Halifeliği ve onun desteklediği Büveyhiler hanedanı ile karşı karşıya kalan Abbasiler 945 yılında bu hanedanın hakimiyetine girerek neredeyse bir asır kadar Şii bir hanedan bünyesinde Sünni hilafeti olarak varlık sürdürmüştür. 1055 yılında ise Selçuklu Türklerinin yardımı ile bu esaretten kurtulan hilafet yine Selçuklular bünyesinde varlığını sürdürmüştür. Ancak Büyük Selçukluların yıkılması ile Irak Selçuklularının hakimiyeti altına giren Abbasi hilafeti bu dönemde öne çıkan halife Nâsır Li-dinillâh tarafından eski gücüne ve istiklaline kavuşturulmak istenmiştir. Bu amaç uğrunda pek çok İslam devletini ve buna bağlı olarak da Müslümanları karşı karşıya getiren halife el-Nâsır, bununla da yetinmeyerek Moğolların İslam dünyası üzerindeki zulmüne de göz yummuş ve Harzemşahları adete Moğolların ellerine teslim etmiştir. Peygamberin halefi sıfatıyla hilafet makamında oturan Nâsır Li-dinillâh görevini yerine getirememiş, kişisel hırsları sebebiyle Müslümanları Moğol mezaliminden korumamıştır. Sonuç olarak denilebilir ki Nâsır Li-dinîllâh Moğolları İslam coğrafyasına davet ederek bu duruma sebep olmuş olsun ya da olmasın, İslam dünyasının lideri olarak Müslümanları bir araya getirmek ve İslam’ın o dönemde bozulmuş olan birliğini sağlamak yerine iktidar hırsı ile yaptığı bahsi geçen faaliyetler neticesinde Moğolların İslam coğrafyasındaki istilasını kolaylaştırmıştır.
Kaynakça
Azimli, Mehmet. «Abbasiler Dönemi Türklerden Oluşturulan Özel Ordu ve Aile İlişkileri.» Marife Dini Araştırmalar Dergisi, 2010: 157-163.
Gürbüz, Osman. «Abbasî Halifesi Nâsır Lidînillâh’ın Hârzimşahlar ile İktidar Mücadelesi.» İstem, 2011: 181-196.
Güzel, Fatih. «Moğol İstilasında Halife Nâsır li-Dinillâh’ın Rolü.» İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 2015: 142-158.
—. «Nâsır Li-Dinillâh’ın Halifeliği ve Şahsiyetine Genel Bir Bakış.» İstem, 2015: 39-58.
—. «Irak Selçuklu Devletinin Yıkılmasında Halife Nasır Li-Dinillah’ın Rolü.» Karatekin Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2015: 75-92.
Hartmann, Angelika. «Nâsır-Lidînillâh.» TDVİ İslam Ansiklopedisi. 2006.
https://islamansiklopedisi.org.tr/nasir-lidinillah (erişildi: 04 10, 2023).
Merçil, Erdoğan ve Ali Sevim. Selçuklu Devletleri Tarihi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1995.
Özaydın, Abdülkerim. «Melikşah.» TDV İslam Ansiklopedisi. 2004. https://islamansiklopedisi.org.tr/meliksah–buyuk-selcuklu (erişildi: 04 12, 2023).
Öztürk, Rabia. «Selçuklular ve Halifelik İlişkileri.» İstanbulMarka Bilim Topluluğu. 17 Mayıs 2022. https://istanbulmarka.science/selcuklular-ve-halifelik-iliskileri/ (erişildi: 04 12, 2023).
Sümer, Faruk. «Selçuklular.» TDV İslam Ansiklopedisi. 2009.
https://islamansiklopedisi.org.tr/selcuklular#1 (erişildi: 04 12, 2023).
Temir, Selver. «Abbasi Halifeleri ile Selçuklu Sultanları Arasındaki İlişkiler.» Tokat: T.C.
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010.
Yıldız, Hakkı Dursun. «Abbâsîler.» TDVİ İslam Ansiklopedisi. 1988.
https://islamansiklopedisi.org.tr/abbasiler#1 (erişildi: 04 10, 2023).